Ülke hakkında kısa bilgi
Arkeolojik araştırmalara bakıldığında Gana’da 300.000 yıldır yerleşim olduğu ortaya çıkıyor. Bu bölge maden (altın), pamuk, hayvan postu, fil dişi gibi ticaret için önemli kaynaklar barındırdığında tarih boyunca Avrupalılar tarafından istilaya uğramış. Gana’ya ulaşan ilk Avrupalılar 1471 yılında gelen denizci Portekizliler olmuş. Batı Afrika’da denizi olan ve altın madenlerine yakın olan tek ülke Gana olup Golden Coast (bugünkü Elmina) adı verilen bölgesi ticaret için çok uygunmuş. Bu sebeple Portekizliler buraya yerleşip kaleler inşa etmişler. Daha sonradan bu kaleleri altın ticaretinden çok köle ticareti için kullanmışlar. :(
Portekizliler dışında İngilizler ve Fransızlar Gana’ya ulaşmışlar ama bölge hep Portekiz egemenliğinde kalmış. Hollandalılar 1596 yılından itibaren düzenli gelip denemelerine rağmen atakları hep başarısız olmuş. Ancak Hollandalılar burada kale inşaa edip ataklarına devam etmişler. 1637 yılında Elmina Portekizlilerden düşmüş ve Axim’i 1642 yılında Hollandalılar ele geçirmiş.
Daha sonra İsveçliler de 1653’te yapılan Cape Coast’taki Carolusbourg Kalesi’ni ele geçirmiş. Almanlar da Gross Friedrichsburg Kalesi’ni 1683 yılından 1717 yılına kadar ele geçirmişler.
Daha sonra Danimarkalılar gelmiş ve Hollandalılar müsamaha göstermek durumunda kalmışlar, Danimarkalılar daha güçlü oldukları için. Osu, Akra’daki Danimarka kalesi en önemli kalelerden biri olmuş. 1642 yılından 1850 yılına kadar Danimarkalılar burayı işgal etmiş ve daha sonra İngilizlere satmışlar.
Cape Coast’u da ele geçiren İngilizler, 1700’den itibaren buradaki kaleyi köle ticareti için kullanmış. (Cape Coast’taki bu kale şu anda ziyarete açık, çok etkileyici. :()
İngilizler 1900’lü yılların başına kadar ana Avrupa gücü olarak Gana’nın sahil kısmında kalmış. Derken 1. Dünya Savaşı’nda olaylar karışmış, bir sürü ülke daha müdahil olmuş. Sonunda 1957 yılında Afrika’da ilk bağımsızlığı ilan eden Afrika kolonisi Gana olmuş. Kısa keseyim dedim ama o kadar çok şey olmuş ki uzun oldu. :)
Dil: Kendi aralarında yerel diller konuşulmasına rağmen resmi ana dil İngilizce. Okullarda İngilizce öğretiliyor. İngilizce bilmeyen pek kimseye denk gelmedik.
Din: %60’ı Hristiyan, %30’u Müslüman ve kalanları Hinduizm, Budizm ve/veya geleneksel eski dinlerden oluşuyormuş. Taksicilerle konuşurken ve gözlemlediğimiz kadarıyla mutlu mesut beraber geçiniyorlarmış gibi. <3
Hafta sonu kiliseler çok yoğun oluyor. Biz de dikkat edince insanlar güzel güzel giyinip ailecek kiliselere gittiğini gördük gerçekten. Kiliseler de Avrupa’da gördüğünüz gibi değil. Dışarıdan kilise olduğu bile belli değil. Yıkık bir binada yüksek sesli müzik çalıp dans edilerek ayin yapılıyor gibi duruyor.
Biri öldüğünde de cenaze törenini Cumartesi günleri yapıp sonraki günler önce yas, sonrasında ise müzik töreniyle ölen kişiyi anıyorlar.
Yönetim: Başkanlık sistemi ile yönetilen demokratik bi ülke olan Gana’da aynı zamanda eyalet mantığında bölgeler bulunmakta. Her bölgenin de bir kralı bulunuyor. Anladığımız ve duyduğumuz kadarıyla toprak ağası denen kimseler de bulunuyor. :) Ashanti Bölgesine ait olan Kumasi’de kraliyet törenlerini düzenleniyor ve bu bölge Gana’nın en zengini.
Yolsuzluk: Aşağıda bahsettiğimiz gibi biz daha çok taksiyle yolculuk yaptık. Ve yol boyunca bütün polis kontrol noktalarında istisnasız durdurulduk. Her durdurulduğumuzda şoför evraklarının arasına rüşvet sıkıştırıyordu. Bi tanesinde şöför 120 cedi (20 EUR) ödemek zorunda kaldı ve bizi 40 dakika tuttular. Normalde 1 cedi yeterli oluyormuş ama turistleri görünce bu şekilde daha fazla talep edebiliyorlarmış polisler. :(
Neden Gana’ya gittik?
2 tane Ganalı iş arkadaşım var. Onlardan ülkeleri ve yemekleri hakkında çok güzel şeyler duyduk. Biz de Afrika’ya daha önce hiç gitmediğimiz için neden olmasın dedik.
Berlin’de yaşadığımız için kış aylarında sıcak bi yerlere gitmek çok iyi oluyor. Biz de bilet fiyatlarına bakmaya başladık, arkadaşlarımızla konuştuk ne zaman gidelim vs. diye, süre olarak da 2 hafta olarak düşündük. Sonra KLM ile Amsterdam aktarmalı nispeten uygun fiyata (400 EUR, kişi başı) Mart’ın ilk iki haftası orada olacak şekilde biletlerimizi almış bulunduk.
Gana; Afrika kıtasında durumu en iyi olan, yolsuzluğu görece az olan, güvenli olan ülkelerin başında geliyor. Biz de orada olduğumuz süre boyunca güvenlik problemi hissetmedik ve yaşamadık. (Güvenlik kaygımız çok yüksek olmasına rağmen)
Tabi ki turist olduğumuz için ve belki de beyaz olduğumuz için (bunu böyle söylemesi garip ama maalesef öyle hissettik) herkes bizle çok ilgilendi. Bu da pek normal. Türkiye’de de aynı şekilde Kapalı Çarşı’da vs. bile böyle olabiliyor. Anadolu’da vs. daha da fazla :) Aşağıda Ganalılar ile ilgili gözlemlerimizden daha fazla bahsettik.
Gana Rotasını nası oluşturduk?
Öncelikle gezilecek yerlere baktık, arkadaşlarımızdan yardım aldık. Hem deniz tatili hem sakin geçirelim hem de Kuzey’deki Kumasi şehrine ve Mole Ulusal Park’a gidelim diye düşündük. Ülkenin Doğu’sundaki Wli Şelalesi’ni de görmek istedik. Derken başkent Akra’da oldukça canlı, pazarlarıyla, meşhur Oxford sokağı ile diğer komşu ülkelerin gezmeye geldiği bi şehir olduğunu duyunca 3 gün de oraya ayıralım dedik. Derken evdeki hesap çarşıya uymadı. :)
Ulaşım da daha çok kara yolları ile olduğundan bu 2 haftalık sürede bazı şeylerden feragat etmemiz gerektiğine karar verdik. O yüzden ülkenin kuzeyini elemek durumunda kaldık ve Akra’dan başlayıp ve sahil boyunca sol yakaya doğru gitmeye karar verdik.
Nerelere gittik?
- Akra‘ya varış ve 2 gün: Somewhere Nice muhteşem bir yer, mutlaka burada kalın.
- Cennet gibi Akwidaa Inn‘de(Bungalov) 1 gün
- Busua‘da 2 gün: Laughing Goat’ta kaldık. Ahanta Eco Lodge’ta çok güzel duruyor. Busua’da da daha fazla kalmak isterdik.
- Cape Coast’ta 3 gün: 3 gün buraya fazlaymış açıkcası. Onun yerine Busua’da daha fazla kalmak isterdik. Burada Türk-Alman Ali’nin işlettiği Oasis’te kaldık. Burada bile Türkler bulununca şaşırdık :)
- Akosombo‘da 1 gün: Şelaleye giderken gün sonunda ancak vardığımız burada konakladık.
- Wli Şelale‘sinde 1 gün: 20 yıl önce buraya yerleşen Alman bir çiftin yerinde kaldık. Muhteşem bir yer kesinlikle tavsiye ederiz, adı Waterfall Lodge at Wli. Burada daha fazla kalmak isterdik.
- Dzita‘da cennet gibi Meet Me There African Lodge‘ta 2 gün. Burası İngiltere kökenli kar amacı gütmeyen bir oluşum. Çok hareket etmemek, lagoonunda yüzmek, güzel lokal yemek yemek için harika bir yer.
- Akra’da dönüş öncesi 1 gün
Konaklama Planı
Biz gitmeden bütün planı yapıp, konaklamaları Booking’ten veya kalmak istediğimiz yerlerin sitesinden mail yoluyla ayarlamıştık. Hiçbir esneklik yoktu planımızda.
6 Mart Gana’nın Bağımsızlık Günü‘nden ötürü tatilmiş, o sebeple sahil hattındaki konaklamalar bizim gitmek istediğimiz tarihler boyunca hep doluydu. Biz de eyvah şeklinde bütün planı bu sebeple çıkarıp gitmeden her şeyi netleştirdik. Yoğun bi zamana denk gelmişiz, kısmetimiz böyle olmuş. :)
Siz bizim gibi böyle bi ulusal tatile denk gelmiyorsanız ilk 2-3 günü planlayıp sonrasını akışına göre bırakabilirsiniz. Bizim kaldığımız yerler daha çok hostel, bungalov gibi yerler olduğu için ortak alanda insanlarla tanışıp sohbet etmek çok keyifli oldu. İnsanlarla konuşurken de onların gezdiği yerlerden, kaldıkları yerler gibi bi sürü öneri almak da sonraki kısımları belirlemek için çok yardımcı oluyor.
Şimdi tekrar gitsek kesinlikle bütün planı yapmazdık, bağımsızlık günü tatilinden sonra ortalık sakinledi de zaten. Ayrıca biz bu kadar plan yapmamıza rağmen planımızı birkaç kez değiştirmek durumunda kaldık. Hayat bize her şey senin istediğin gibi olmuyor, biraz da hayata uyum sağla dedi adeta. :)
Akra’ya vardığımızda bir bavulu gelmedi. Planımıza göre Akra’da sadece geceyi geçirip ertesi sabah Akwidaa için yola çıkacaktık ama bavul gelmediğinden ötürü bi gün daha fazla kaldık. Daha sonraki cennet gibi durak olan Akwidaa Inn’de 2 gün kalacakken 1 gün kaldık ve tuttuğumuz 2 günü de ödemek durumunda kaldık. Sonraki duraklarda da yine böyle şeyler oldu. Aşırı planlı ve organize insanlar olarak böyle geziler bizim bu yanlarımızı biraz törpülüyor, yolda da diğer insanlarla karşılaşınca onların ne kadar rahat olduğunu görünce biz şaşırıyoruz. :)
Gana İçinde Yolculuk
Kara yolunda otobüs, trotro denen yerel minibüs ve taksi seçenekleri mümkün.
- Otobüsün (STC) çok zaman seçenekleri yoktu o sebeple biz onu tercih edemedik pek.
- Trotro; Türkiye’nin bir zamanlar bildiği sıkış tepiş olan, içerisinde tavuk ve keçilerin de seyahat ettiği ve daha çok yerlilerin kullandığı şen şakrak oldukça ekonomik bir seçenek. Biz çok sıkışık, rahatsız olabileceğini düşünüp bunu da pek tercih etmedik. Ancak ordayken çoğunlukla tanıştığımız Avrupalıların bu yöntemle yolculuk ettiklerini gördük. Biz de bu gençleri görünce kendi konfor alanımıza şaşırdık. :/
Gezimizin son durağında Meet Me There African Lodge’ta tanıştığımız 2 genç Alman kızı görünce biz de madem trotroyu deneyelim dedik. Oradan Akra’ya 160 kmlik yolu kişi başı 25 cediye geldik. Hiç konforsuz da değildi, en öne oturduk. Cam da açıktı, başta efil efil gittik. 2 saatten sonunda tabi terden mahvolduk ama bu takside de böyle oluyordu. :) - Taksi: Bizim çoğunlukla tercih ettiğimiz bu oldu. 3 kişi olduğumuz için çok pahalı gelmedi başta ama her yere taksiyle gidince gezi sonunda taksiye bayağı para ödemiş olduk. Ve yolculuklar arası da oldukça uzun sürüyor. Taksileri ayarlamak çok kolay. Kaldığımız yerlerin tavsiye ettiği taksiciler oldu, onlarla konuşup pazarlık yapıp ayarladık hep. Hiç zor bir süreç değildi. Size birkaç ödediğimiz fiyatları verelim. 1 eur=6.1 cedi (Mart 2020)
- Aka-Akwidaa 260 km -> 720 cedi
- Akwidaa-Busua 14 km -> 70 cedi
- Busua-Cape Coast 112 km -> 250 cedi
- Cape Coast-Kakum Ulusal Park 60 km -> 150 cedi
- Araba kiralama: Gana’ya gitmeden internetten araştırırken araba mı kiralasak dedik. Ancak araç kiralamak o kadar pahalı ki, günlük 90-100 dolarlardan başlıyor. Üzerine bi de sigorta vs. ekleyince günlük epey pahalı oluyor. Bu sebeple şoförlü araba kiralamak da bayağı yaygın. Bu bilgiler doğrultusunda bütün gezi boyunca araba kiralamayıp sadece ülkenin Batısı’ndaki sahil şeridinden Doğu’daki şelaleye gitmek için 3 günlük araba kiralayalım dedik. Gelmeden ayarladık.
Ancak şimdi üzülerek yazıyoruz ki aldığımız en yanlış kararmış. 3 gün için 380 EUR ödedik, buna benzin dahil değildi. Ve her gittiğimiz yerde insanlar bize şunlara bakın özel şoförle geziyorlar diye bakıyorlardı. Bunun dışında şoföre şuraya gidelim, burada duralım gibi isteklerde bulunmaya da utanıp çekindik. Bu 3 gün çok yorulduk, hem ödediğimiz paraya hem rahat olamamıza bayağı üzüldük. Biz ettik, siz etmeyin dostlar.
Taksi, paylaşımlı taksi veya trotroyu tercih edin!
Gana’da Hava Durumu
Gana’da iklim tropik iklimi olduğundan kuru ve yağışlı olmak üzere 2 sezondan oluşuyor. Kasım-Nisan arası kuru sezon ancak Kuzey ve Güney’ine göre birkaç ay fark edebiliyor.
Biz kuru sezonda gittik, yağmur (muson) sezonunda bir şey yapılamıyormuş pek. Sıcaklık 30 ve üzerinde seyretti hep ama %80 gibi bi nem oranıyla hissedilen 38, 39 dereceydi. Adeta cayır cayır yanıyordu. Sabah daha 7:30’da nefes alınmaz sıcaklık başlayıp öğleden sonra 3, 4’e kadar etkisini gösteriyordu. Kaldığımız çoğu yerde klima olmadığı için pek iyi uyuyamadık. Konforuna düşkün insanlar için önemli bi ayrıntı olabilir. :)
Biz ordayken 2-3 kez yoğun yağmur yağdı. Yağmur yağınca güzel bi serinlik oldu, her taraf yemyeşil oldu ancak ertesi 2 akşam uçuşan karıncalar her yeri basıyor yağıştan sonra.
Ganalı İnsanlar
Akra dışında genel olarak hep küçük yerlere ve tatil beldelerine gittik. Akra gibi büyük bir şehirde bile insanlar hep selam verip hoş geldiniz diyip bizle muhabbet ediyorlardı.
Bazıları tabi sonrasında gelin dükkanıma bakın, benden bir şey alın gibi ısrarlarda bulundular. Başta daha esnektik, tamam bakalım gibi. Ama sonra ilerlerleyen günlerde biraz daha net olmaya başladık. Çünkü alıp götürüyor, istemiyorum diyorsun al, bana yardım et vs. diyor. Bir noktadan sonra oldukça yorucu oluyor. İnsanları reddetmek de kolay bir şey değil.
Onun dışında gittiğimiz Busua, Cape Coast gibi yerlerde sokakta herkese selam verip günaydın, iyi öğleden sonraları vs. dedik. Çocuklarda okullarda İngilizce görüyorlarmış, o yüzden sürekli el sallayıp adın ne, nerelisin diye soru soruyorlar. Her yer zaten çocuk kaynıyor, bu küçük yerler de hep okulla dolu. Biz de sabah uyanır uyanmaz okullara bakmaya gidip çocuklar gelmiş mi diye baktık. Çok tatlılar gerçekten, gözlerinin içi gülüyor. Biri elini tutuyor, biri bacağına sarılıyor neye uğradığını şaşırıyor insan. :) Artık modern hayatlarda, şehirlerde çocuklarla göz göze gelmek bile yerine göre kötü olarak algılanabilirken orada çocuk pat diye geliyor sana. Bu samimi iletişim yöntemi, fazla hassas düşünmeden çocuklarla, yetişkinlerle iletişim kurabilmek çok hoşumuza gitti.
Kadınlar ve bazı çocuklar sokaklarda, ana yollarda başlarında taşıdıkları sepetlerinde bir şeyler satıyorlar. Çoğu kadının sırtında bebeği de var, normal bi renkli kumaşla çocuğu bağlamışlar ve bütün gün güneşin altında 40 derecede çalışıyorlar. Buradaki kadınları görünce çok mutlu oldum, kendi hayat mücadelelerini vermeleri muhteşem.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi insanlarla iletişim kurmak çok kolay ve normal. Mesela Busua’da sahilde yürüyorduk, bi amca bize “lobster!” diye bağırdı, birimiz gidip adama baktı ne diyor diye tam. Meğer ıstakozcuymuş, ürününü anlatıyor ve sonra ilerde cafede de pişirebilirler. O şekilde yiyebilirsiniz diyor. Sonra başka bi adam yanımıza gelip ben meyve sucuyum dedi, biz dedik tamam denizden çıkınca alalım. O dedi ki şimdi söylerseniz hemen hazırlarım ve siz çıkınca hazır olur. Biz de tamam peki öyle yapalım dedik.
Başka biriyle de şöyle oldu; sim kart alıyoruz. Oradaki çocuk seyahat ediyor musunuz dedi, biz anlamadık soruyu. Tabi yani dedik. O da benim abim taksici, buradan sonra başka bi yere gidecekseniz o sizi götürür dedi. Peki dedik, abisi geldi, anlaştık ve 2 gün sonra o götürdü bizi.
En komiği de yine başka bi ıstakozcu abiyle oldu. Biz açız sahilde, güneş tepede, sıcaktan bi harab olmuşuz. Adam ıstakoz ister misiniz dedi. Bizimkiler birbirine baktı emin olamadılar. Adam da bu şüpheyi görünce 1 kg 60 cedi (10 eur) dedi, hem de tazecik diye ekledi. Bizimkiler de hemen hesap yaptı, tamam alalım o zaman dediler. Adam gelin görün ıstakozları dedi, biz istemedik ama ısrarları devam edince gidip gördük. Neyse götürdü sahilin sonuna bizi, bekliyoruz yok ortada ıstakoz. Sonra noldu falan dedik, meğer denizdeki balıkçıyı bekliyormuşuz. Denizden balıkçı ıstakozlarla geldi, canlı canlı bize gösterdi ve 1 kg tarttı. 60 cedisini aldı, ıstakozu bizim için restorana götürdü ve işini tamamladıktan sonra gitti. :)
Burada insanların hiçbir kaygı, reddedilme, ayıp olma, rahatsız olma gibi duygular olmadan ne işle meşgul olduklarını söyleyip isterseniz size yardımcı olabilirim demesi çok hoşumuza gitti. Bizim buralarda tanımadığımız birileriyle iletişim kurmak için aklımızdan binbir düşünce geçiyor. :)
Bunun dışında gözümüze çarpan bir diğer şey de çıplaklığın çok normal olması. Küçük çocuklar sokaklarda çıplak dolaşıyor, gittiğimiz küçük sahil kasabalarında zaten duş sokaklarda alınıyor. Son olarak da kız çocuklarının saçları çoğunlukla kısacıktı, bu da dikkatimizi çekti. Neden olduğunu bilmiyoruz ama temizlik açısından olsa gerek diye düşünüyoruz.
Para Konusu/ATM
Biz 3 kişi yanımızda bi miktar parayla gittik ve ilk iş taksiye binmek için havaalanında 20 EUR bozdurduk. Sonrasında ATM’lerden para çekebildik. Bizim sahip olduğumuz kartımızla her para çekmede 15(2.5 EUR) cedi işlem ücreti ödedik. Ancak bazı yerlerde ATM bulmak öyle kolay değil.
Örneğin Akra ve Cape Coast’ta çok rahat ATM bulabildik ama diğer yerlerde Busua, Volta Bölgesi ATM bulmak sorun. Para çekebilmek için ciddi yol yapmak gerekiyor.
Nakit ihtiyacı: Ayrıca kaldığımız hostel vari yerlerin hiçbirinde kartla ödeme yapamadık. Nakit para almayı tercih ediyorlar. Çoğu yer EUR ve Dolar da kabul ediyorlar.
Para Bozdurma: Parayı da kaldığımız hostellerde bozdurduk genel olarak. Bir kez taksicinin bizi götürmesiyle Takoradi’de kalabalık pazarının orta yerinde Black Market’te bozdurduk, enteresan bi deneyim oldu. Müslüman abiler bu işi yönetiyorlarmış. Arabanın içerisine getirip bi deste parayı elimize tutuşturdu. Biz saydıktan sonra, ona kendi EUR’muzu verdik. Güvensiz gözükmesine rağmen sonunda güvenli, sorunsuz bir alışveriş yapmış olduk. :)
Özetle Gana çok güzel bi ülke, vize işi olmasa biz düzenli 1-2 senede bir gitmek isteriz. En önemli konulardan birini en sona bırakmış olduk. Maalesef Gana vizeye tabi ülkeler arasında ve vizeye biz 110 EUR ödedik.
Planlarınızda kolay gelsin, çok sıkı plan yapmayın!