Gana’nın okyanus kenarında yer alan şehir ve köyleri hem yerlilerin hem de turistlerin uğrak duraklarının başında geliyor. Biz de araştırmalar ve yönlendirmeler sonunda Akwidaaa Köyü, Busua Köyü ve Cape Coast şehrinde güzel yerler bulup gezimizi planladık. Bu 3 yere toplamda 1 hafta ayırıp deniz tatili, dinlenme, az hareket ederiz diye düşünüp rotayı oluşturduk. Bu sahil hattı ayrıca Avrupalıların yıllarca gelip ele geçirip ticaret yaptığı en önemli merkezlerden biri olan Golden Coast oluyor.

Akwidaa: Ufak bir balıkçı köyü olan Akwidaa’ya kaldığımız yer için gittik. Gana usulü bungalovlarıyla, hindistan cevizi ağaçlarıyla çevrili, deniz kenarında, yakında başka hiçbir yerin olmadığı tam kafa dinlemelik bir yer. Akwidaa Inn’de lokal yemekler de çok lezzetli. Çalışanlar da pek tatlı. Burada biz bir gün kalabildik ama dinlenmek, kitap okumak, çok hareket etmeden sakinlemek için en az iki, belki üç gün kalmak isterdik.

Bu yerin önünde deniz olmasına rağmen denize pek girilemiyor. Okyanus olduğu için dalgalar tehlikeli olabiliyor. Bizden birimiz girip hemen çıktı. Gana’da genel olarak böyle bi durum var, denizde çok vakit geçiremedik.

Bu yazımızda bahsettiğimiz gibi biz Akra’dan Akwidaa’ya taksiyle gittik. 7 saat falan sürdü ve Akwidaa’ya dönen sapaktan sonra yaklaşık bir saat gittiğimiz dünyanın en kötü yollarından biri olabilecek toprak yolda yüreğimiz ağzımıza geldi. Normalde oraya asla yol denmez. Bu çok kötü toprak yol boyunca taksiciye üzüldük, ya arabaya bir şey olur, yolda kalırsak diye. Neyse sağ salim vardık, arabaya da bir şey olmadı. Kaldığımız yerdekiler başka bi yol olmadığını söyleyince geri dönecek taksi şöförü için bi kez daha üzüldük. :(
PS: Akwidaa ile Busua arası oldukça kısa, 14 km.

Busua: Gana seyahatimizde en sevdiğimiz yerlerden biri kesinlikle bu küçük köydü. Bi sürü konaklama seçeneği mevcut olup köyle turistler iç içe olduğu için yerlilerle iletişime geçmek çok güzeldi. Sonrasında 1 gün içerisinde herkesi tanıyıp, insan selam verince daha bir ait hissediyor. :) Köyün ana bi caddesi var her şey orada toplanmış. Bir cafe, bakkal, kumaş satan insanlar ve terziler derken bayağı hareketli.

Ayrıca köyde bir sürü çocuk da olduğu için sokaklar hep capcanlıydı. Sabah erkenden rengarenk tek katlı okullarına gidip önce sokağı süpürüyorlar sonra derslere başlıyorlar. Biz 6 gibi uyanıp çocuklara bakmaya gidiyorduk, 2 gün kalmamıza rağmen artık çocukları tanıyıp herkese günaydın naber vs. demeye başladık. <3

Busua köyünün denizine gelirsek burada yüzmek mümkün, biraz dalgalı ama diğer yerler gibi değil. Hatta sörf okulu da bulunuyor, hiç denemediyseniz başlamak için güzel bir yer.

Konaklama içinse bi sürü seçenek var, biz Ahanta Eco Lodge’ta kalmak istedik ancak gittiğimiz zaman çok yoğun olduğu için yer bulamadık ve Laughing Goat’ta kaldık ora da güzeldi. Scorpion Lodge’ta çok hoş duruyor, siz de bakın kendinize göre bi yerde rezervasyon yapın.

Biz Busua’da 2 gün kaldık ama en az 2 gün daha kalmak isterdik burada. Görecek bir yer olmasından değil ama insan burada kendini yerli gibi hissediyor. 2 günde bile biz rutin kurduk burda, daha fazla kalıp mesela sörf denemek isterdik.

Ayrıca Busua sahili de pek hareketli, akşam üzeri havanın sıcaklığı da kırılınca, çocuklar okuldan çıkıyor. Sahilde bi sürü aktivite oluyor, dans edenler, futbol oynayanlar, voleybol oynayanlar. Hepsini izlemek çok keyifli.
Bunun dışında sahilde 3-5 farklı hem cafe hem de konaklama yeri olarak çalışan yer var. Turistler olarak da herkes buralarda oturup yemek yiyor, vakit geçiriyor. Bura da aynı zamanda balıkçı köyü olduğu için sahilde canlı canlı ıstakoz gösterip size sunabilirler, hazırlıklı olun. :)

Cape Coast: Sonraki durağımız ise balıkçı limanına sahip nispeten büyük şehir Cape Coast idi. Önce Portekizlilerin gelip yerleşip sonra İsveçlilerin gelip buraya kale yaptığı ticaret için oldukça önemli bir şehir Cape Coast.
Köle ticaretinin yapıldığı ve ziyarete açık Cape Coast Kalesi, Portekizliler tarafından inşa edilen diğer ticaretin önemli olduğu Elmina Kalesi (14 km uzaklıkta) ve 30 km uzaklıktaki Kakum Ulusal Park ile Gana’da görülmesi gereken yerlerin başında geliyor Cape Coast şehri.

Cape Coast’ta sahilde 2 konaklama yeri bulunuyor; biri Oasis diğeri Orange. Onun dışında ana caddede Baobab House ve birkaç seçenek daha bulunuyor. Bizim başımıza enteresan bi durum geldi, biz tabi ki gelmeden Booking’ten Unity Ecovillage’te 3 günlük yer tuttuk. Kocaman bi alana kurulu, kendi meyve sebzesini yapıp sadece onları kullanarak sürdülebilir olmaya çalışan çok tatlı bi yere benziyordu.

Neyse biz taksiyle otele gittik ve gördük ki bizim dışımızda kimse yok, hatta onu geçtik en ufak bi yaşam belirtisi yok burada. Sorumlu kimse de bulamadık bi süre, bekledikten sonra birileri geldi. Siz hayırdır dediler bize. Biz de rezervasyon yaptıydık, burada kalmak istiyoruz dedik. Sonra sahibi Gloria geldi ve dedi ki biz kapalıyız. Siz nası rezervasyon yapabildiniz dedi. Neyse sonra biz Busua’da tanıştığımız Oasis’in sahibi Ali’nin internetten numarasını bulduk ve zoraki bize bi günlük oda ayarladı. Gloria da üzüldü bizim duruma, isterseniz burada da kalabilirsiniz dedi. Hatta yerini gösterdi, odaları gösterdi. Amerika’dan 3-4 yıl önce buraya taşınıp tamamen burayla ilgilenmeye başlamışlar. Yeni doğum yaptığı ve kızında da bi hastalık olduğu için birkaç ay kapatma kararı almışlar falan derken sonraki günler için yer bulamazsanız mutlaka buraya gelin, misafirimiz olun dedi. Biz de teşekkür edip oradan ayrıldık.

Biz de tekrar taksiye binip Oasis’e gittik, önünde kendi plajı olan ve restoranı olan güzel bir yerdi. Sonraki iki gün de orada kalabildik hep son dakika belli olarak ve her gün başka odalarda kaldık.
Oasis’in önünde plajı var ama yine burada denize girilmiyor. Hatta burada denize lütfen girmeyin yazan uyarı tabelası vardı.

Cape Coast’ta da çarşıda küçük küçük kumaş satan dükkanlar, terziler, cafeler, Gana camından yapılan bileklik vs. satan yerler bulunuyor.
Baobab House diye hem cafesi olan, hem konaklaması olan hem de güzel bi butik dükkanı olan bir kar amacı gütmeyen kuruluş yer alıyor. Yemekleri de çok lezzetli, bölge halkına desteklediği projelerle harika bi oluşum burası. Buradan kendinize kumaş seçip terzisinde bir şeyler diktirebilir, hem de Moringa çayı, Afrika siyah sabunu veya başka şeyler alarak buraya destek olabilirsiniz.
Oasis’te bi akşam bu kuruluşun 2 saat süren gösterisi oldu, çok güzeldi. Sonunda kurucusu Alman kadın biraz konuşma yaptı. 20 yıldır bu kuruluş varmış. <3

Ayrıca 250 km alana sahip, 250nin üzerinde kuş türüne ev sahipliği yapan yağmur ormanı Kakum Ulusal Park’ında yürüyüşler yapılabiliyor. En meşhuru Canopy yürüyüşü (60 cedi, 12 EUR) denen ağaçların üzerine yapılan toplamda 7 asma köprüden oluşan 20 dakikalık bu rota adrenalin sevenler için muhteşem bi tur. Biz de bu yürüyüşü yaptık, hem çok eğlenceli hem de çok korkunçluydu. Bitirince elimiz ayağımız titriyordu :)
Ormanda iki farklı yürüyüş rotası daha bulunuyor, bunlardan birini yapmak istiyorsanız Canopy öncesinde tur rehberinize kendinizi gösterin. Aksi takdirde siz de bizim gibi Canopy’yi tamamlayıp başlangıç noktasına ne olduğunu anlamadan geri dönebilirsiniz. :)

Bunun dışında kuşları gözlemlemek için dilerseniz ormanın içinde konaklama alanı da mevcut. Yukarıdaki linkten detaylarına bakabilirsiniz. Ormanda kalmak, gece türlü türlü hayvan sesleri duymak muhteşem bi tecrübe olabilir.

Ayrıca bu sahil hattında yer seviyesine yakın bolca yırtıcı kuşlar gördük. Özellikle denize yakın avlanıyorlardı. Busua plajının sonunda çok görkemli bir iki ağaç var, onlar da Ahanta Eco Lodge’un içerisinde. Onun üzerinde de bir sürü yırtıcı kuş fink atıyordu. Kuşları da gözlemlemeyi unutmayın!

Hazırlık sürecinde kolay gelsin, Gana’da da bol eğlenceler olsun size. <3